top of page
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

Amaç

Otoriter neoliberalizm olarak da adlandırılan günümüz kapitalist sisteminde, birbirine içkin ve birbirini kesen ekonomik, çevresel, sosyal ve politik dinamiklerin eşzamanlı olarak tetiklediği çoklu krizler, devletlerin müdahale kapasitelerini aşındıran ve toplumsal dokuları derinlemesine sarsan olaylar silsilesi olarak en görünür şekilde kentlerde tezahür ediyor. Kentler bu çoklu krizlerin hem sahnesi hem de kurucu bir unsuru olarak sürekli yoğunlaşarak yayıldı ve doğal eşikleri kemirmeye başladı.

2008 küresel finansal krizinden itibaren, COVID-19 pandemisi, bölgesel jeopolitik çatışmalar, yeni pazar-ticaret savaşları ve iklim krizinin gittikçe daha belirgin bir hal alması, devletleri, kriz yönetme stratejilerini yeniden şekillendirmeye zorluyor, bu da neoliberal şehircilik rejiminin hegemonik sınırlarına dayandığı bir döneme işaret ediyor. 

Bu bağlamda, otoriter neoliberal şehircilik kavramsallaştırması, yeni yönetim paradigmasının en bariz yansıması olarak ortaya çıkıyor. Otoriterleşen kapitalist devlet aygıtları, piyasaya müdahale araçlarını yeniden tahkim ederken, toplumsal muhalefeti bastırmaya yönelik baskıcı ve zorlayıcı mekanizmaları meşrulaştırıyor, hatta bunları kurumsallaştırıyor. Bu süreç, kentleri ve yerel yönetimleri, otoriter devletin sermaye birikim rejimini sürdürme arzusunun mekânsal ve düzenleyici izdüşümleri olarak yeniden inşa ediyor. 

Kentler, bu bağlamda, hem emek-sermaye çatışmasının yoğunlaştığı hem de gündelik yaşam pratikleri ile devletin artan müdahaleci kapasitesi arasındaki gerilimlerin en belirginleştiği alanlar olarak öne çıkıyor. Bu durum bir tarafta sermayenin aşırı biriktiği gelişmiş coğrafyalar, diğer yanda emeğin aşırı biriktiği ve kitlesel göçe zorlanan azgelişmiş coğrafyalar yarattı. Küresel Kuzey ve Küresel Güney kentleri ve bu kentlerin yönetimleri arasındaki farklılaşma ise, bu çoklu krizlerin kentleşme pratikleri üzerindeki etkisini anlamak açısından kritik bir öneme sahip.

Küresel Güney kentlerinde, devletin zor aygıtlarına dayalı otoriterleşme süreçleri, özellikle sömürgecilik sonrası dönemde daha sert ve belirgin bir biçimde tezahür ediyor. Bu süreç, ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin derinleşmesiyle birlikte, yerel yönetimlerin büyük ölçüde enformel yapılar ve çatışmalı karar alma mekanizmaları tarafından şekillendirilmesine zemin hazırlıyor. Bu bağlamda, Küresel Güney’deki yerel çelişkiler, yasallığın ötesinde bir meşruiyete dayanan ve sürekli şiddetli mücadelelerle örülü dinamik organik mekanizmalar olarak tanımlanırken, Küresel Kuzey'deki kentsel mücadeleler ise yasal sınırlar içinde, kent hakkının savunulması ve müştereklerin korunmasına yönelik dayanışma ağları ile toplumsal hareketler temelinde yapılandırılıyor. Böylece, bu iki coğrafya arasındaki yapısal farklılıklar, kentsel mücadelelerin biçimlenişinde ve yerel yönetimlerin kurumsal yapılandırılmasında kritik bir rol oynamakta, kentsel siyaset ve yerel yönetim anlayışlarının hem teorik hem de pratik düzeyde farklı şekillerde gelişmesine yol açmaktadır.

Yukarıda anılan çerçevede düzenleyeceğimiz Uluslararası Toplumcu Belediyecilik Sempozyumu, Küresel Kuzey ve Güney’in farklı kentleşme dinamiklerinin toplumcu belediyecilik pratiklerine nasıl yön verdiğini derinlemesine incelemeyi amaçlıyor. Özellikle Latin Amerika, Avrupa ve Asya’dan Sempozyum’a katılacak yerel yönetim tecrübelerinden elde edilecek çıkarımlar doğrultusunda, bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik etmek ve bu süreçten doğacak kazanımları Türkiye toplumcu belediyecilik hareketi açısından etkin biçimde değerlendirmek, sempozyumun temel gayeleri arasında yer alıyor. Böylelikle, umuyoruz ki, sempozyumun ortaya koyacağı tartışmalar ve sonuçlar, sadece teorik bir çerçeve sunmakla kalmayıp, aynı zamanda pratik uygulamalar için de yol gösterici olacaktır.

ida-logo-282x300.png
JMOLOGO.jpeg
MoLogo.png
MB.jpg
OdtüLogo.jpg

© 2035 by SoMun2025. Powered and secured by Wix

bottom of page